|
Onlar,
çok hassas bir hayat
yaşıyorlardı |
|
Sahabe-i kiram devrinde Allah’ın
rızasını kazanmak en birinci esastı.
Allah’ın rızası karşısında bir müminin,
Allah ve Rasûlü’ne tercih edeceği hiçbir
şey yoktu. Hatta onlar, sevgi ve
alakasından az kuşkulandıkları zaman
kendilerine münafık nazarıyla
bakıyorlardı. İmam Kastalani’nin
ifadesiyle, içinde Hz. Ömer ve Hz. Aişe
Validemizin de bulunduğu yirmi kadar
sahabi, kendilerinde nifak sıfatı var
endişesini taşıyorlar ve korkuyorlardı.
Âkıbetinden endişe edilen insan, emin
olan, “Her şeyim yerinde ve cennetin en
güzel yerine gireceğim” düşüncesinde
olan, yani korkmayan insandır. Onlar
devamlı korkuyorlardı ve içlerinde derin
bir endişe vardı.
Sahabenin, Allah’a fevkalade bir
bağlılığı vardı. Onlar, küfre ve nifaka
götüren şeylerden, yılandan çıyandan
korkar gibi korkuyorlardı. Allah
rızasından başka hiçbir şey
düşünmüyorlardı. Onlar, din adına, dinin
bir tek meselesini terk etmekten endişe
ediyorlardı.
Sahabe, bütün gücünü imanından alıyordu
Sahabe-i Kiram Efendilerimiz güç ve
kaynaklarını imanlarından alıyorlardı.
İnsan, imanı nispetinde güçlü ve
heyecanlı olur. Onların hayatlarında bu
imana beşiklik yapması itibarıyla bir
kısım ayrı faktörler de vardır.
Birincisi, Sahabe-i Kiram bir küfür
devri idrak etmişti. Onlar, küfrü bütün
ürpeticiliğiyle görmüşler ve bütün
parlaklığı ve nuruyla Efendimiz’i
(sallallâhu aleyhi ve sellem) ve İslam’ı
görünce birdenbire yer
değiştirivermişlerdir. Onlar,
inançsızlığa ait her şeyi çok çirkin,
imana ait her şeyi ise çok iç açıcı ve
inşirah verici görmüşler ve İslam’ı
orijinalitesiyle idrak edip
yaşamışlardır. O dönemde her şey ter ü
taze idi. Her gün sahabinin iman ve amel
sofrasına yeni yeni turfanda meyveler
getiriliyor ve bunlar birbirine
benzemiyordu. Her gün yeni bir şey
tadıyorlardı.
İkincisi, bu orijinalite ve yeniliğin
verdiği bir şevk vardı ki, hiç kimse bu
noktada Sahabe-i Kiram’a kavuşamaz.
Onlar, Efendimiz (sallallâhu aleyhi ve
sellem)’i bizzat görüyorlardı. Sahabe-i
Kiram, Allah Rasulü’nün arkasında namaz
kılarken, O’nun hıçkırıklarını duyuyor,
namaza giderken iki büklüm olduğuna
şahit oluyorlardı.
Onların öğretmeni Kutlu Nebi’ydi
Sahabe-i Kiram, mutlak fazilette
herkesten üstündür. Mutlak üstünlük
onlara aittir. Onlar küfür bataklığından
çıkıp iman dairesine girmişler, yalanı
ellerinin tersiyle itip doğruyla yüz
yüze gelmişler ve her türlü iffetsizlik,
çamur ve bataktan çıkıp gülistana
girivermişlerdir. Sahabe-i Kiram’ın iman
öncesi ve sonrası hayatları arasında
birdenbire büyük bir mesafe meydana
gelmiştir. Bu hayatların biri
alabildiğine çirkin, diğeri ise
alabildiğine güzel ve iç açıcıdır. Her
ayet nâzil olduğunda, Allah’tan gelen
emirler kendilerine gelip ulaştığında,
onların içinde yeni bir alem, o yeni
alemin ufuklarına doğru yeni pencereler
açılıyordu. Sahabe-i Kiram, Peygamber
Efendimiz’in beşeriyetinin üstünde
harikulâde hallerine şahit oluyorlar,
bizzat Nebi aleyhissalatü vesselam’dan
ders alıyorlardı.
Ashab-ı
Kiram, namazlarını Allah’ın huzurunda
gibi sağlam bir kulluk havası içinde eda
ediyorlardı. Cenab-ı Hak, böylesi dolu
dolu namazlar kılan bir nesli bize de
lütfetsin.
Günümüzün nesli Ashab-ı Kiram’ı anlamaya
başlamıştır
Sahabe-i Kiram, Hakk’ı görüyor gibi
yaşıyorlardı. Bizim ölçülerimiz içinde
kıymet atfettiğimiz şeyler, onların
nazarında çok kıymetsiz şeylerdi. Onlar,
dünyaya, ahiretlerini kazanmak ve
Müslümanlığın izzeti için bir derece
değer veriyorlardı. Bir yerde Allah ve
Peygamberden bahsedilince, hadisin
ifadesiyle dünya, onların nazarında
sinek kanadı durumuna düşüyordu.
Günümüzün nesli Ashab-ı Kiram’ı anlamaya
başlamıştır. Yetişen yeni nesil, onlara
“yaşanmaz bir hayat yaşadılar”
dememektedirler. Tam tersi onlar,
“Allah’ın hoşnut olduğu bir hayatı
yaşadılar ve o hayat daima yaşanabilir
bir hayattı. Aynı zamanda o hayat
yaşandığı müddetçe onu yaşayan millet
dirilecektir.” demektedirler. Ne mutlu
ki, bu kanaat, her gün biraz daha kuvvet
kazanmakta ve neslimiz içinde
yaygınlaşmaktadır.
(Kaynak:
www.ailem.zaman.com.tr) |