Büyük üstad Necip Fazıl'ı ölüm
yıldönümünde rahmetle anıyoruz.
Şair, romancı ve tiyatro yazarı Necip
Fazıl Kısakürek, 26 Mayıs 1905'te
İstanbul'da doğdu. Sağ-lam bir dil
yapısına ve trajik öğelere dayanan dini
temalı (tasavvufi)
şiirleriyle çağdaş insanın bunalımlarını
işleyen Necip Fazıl'ın çocukluğu
dedesinin Çemberlitaş'taki konağında
geçer.
Dört-beş yaşlarında okuma yazmayı, dini
ve milli değerleri yine dedesinden
öğrenir. İlk ve orta öğrenimini
İstanbul'da yaptı. İstanbul
Darülfünun'un Felsefe Bölümü'ndeki
öğrenimini
yarıda bırakarak 1924'te Paris'e gitti.
Necip
Fazıl, Sorbonne Üniversitesi'ndeki
öğrenimini de tamamlayamadan ertesi yıl
İstanbul'a döndü. Bir süre çeşitli
bankalarda çalışan Necip Fazıl, daha
sonraki yıllarda Ankara'da Dil ve
Tarih-Coğrafya Fakültesi'nde, Devlet
Konservatuarı'nda, İstanbul
Üniversitesi'nde dersler verdi. 1922' de
Yeni Mecmua'da başlayan edebi hayatı,
ölümü olan 25 Mayıs 1983 tarihine kadar
sürdü.
Necip Fazıl'dan,
Genç suyun kaynadığı gibi
kaynar
"Genç adam ıstırap çekebilme
kabiliyetine malik olan adam demektir.
Çünki oluş bir hummadır. Nasıl tohum
çatlarken alev-alev yanarsa, kaynayan su
nasıl fokurdar ve inlerse, nasıl toprak
altında kömür mil-yonlarca sene yanar
kavrulur ve elmas olursa, oluş baştan
aşağı böyle bir çile hummasından
ibarettir.
Bu ıstırabı çekmenin
haysiyeti gencin şiarı ve hakkıdır.Onun
için dikkat edin, ıstırap çekme
kabiliyeti gençlik senedidir.
Hakiki genç, mustarip
insandır. Boyuna olmaya çalışan, boyuna
kendini aşmaya çalışan...
Bunu bir tıbbi levhadan
anlayabiliriz. Dikkat edin, genç hasta
terler içinde
kıvranır, ihtiyar ise
pelteleşir, yatağa çöker ve kalır.
İhtiyar eriyip
gider, genç çalkalanır..."
"Lafımın dostusunuz,
çilemin yabancısı,
Yok mudur sizin
köyde,çeken fikir sancısı."
BEN, kimsesiz seyyahı,
meçhuller caddesinin...
BEN, yankısından kaçan
çocuk kendi sesinin...
BEN, sırtında taşıyan
işlenmedik günahı; Allah'ın körebesi,
cinlerin padişahı...
BEN, usanmaz bekçisi,
yolcu inmez hanların;
BEN tükenmez ormanı,
ısınmaz külhanların...
BEN, kutub yelkenlisi,
buz tutmuş kayalarda; Öksüzün altın
bahtı, yıldızdan mahyalarda...
BEN, başı ağır gelmiş,
boşlukta düşen fikir; Benliğin dolabında,
kör ve çilekeş beygir...
BEN Allah diyenlerin
boyunlarında vebal;
BEN bugünküne mazi,
yarinkine istikbal...
BEN, BEN, BEN; haritada
deniz görmüş, boğulmuş; Dokuz köyün
sahibi, dokuz köyden kovulmuş... Hep
BEN, ayna ve hayal; hep
BEN, pervane ve mum; Ölü
ve Münker-Nekir, başdönmesi, uçurum...
|